SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

DA’VALAR BAHSİ

<< 1713 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

4 - (1713) حدثنا يحيى بن يحيى التميمي. أخبرنا أبو معاوية عن هشام بن عرو، عن أبيه، عن زينب بنت أبي سلمة، عن أم سلمة. قالت:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم (إنكم تختصمون إلي. ولعل بعضكم أن يكون ألحن بحجته من بعض. فأقضي له على نحو مما أسمع منه. فمن قطعت له من حق أخيه شيئا، فلا يأخذه. فإنما أقطع له به قطعة من النار).

 

[ش (ألحن) معناه أبلغ وأعلم بالحجة.

(فإنما أقطع له به قطعة من النار) معناه إن قضيت له بظاهر يخالف الباطن، فهو حرام يؤول به إلى النار].

 

{4}

Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Muâviye, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Zeyneb binti Ebî Seleme'den, o da Ümmü Seleme'den naklen haber verdi. Ümmü Seleme şöyle demiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Gerçekten siz bana davaya geliyorsunuz. Ama ihtimal bâzınız hüccetini bâzınızdan daha iyi anlatır da ben de ona kendisinden dinlediğime göre hüküm vermiş olurum! İmdi her kimse din kardeşinin hakkından bu suretle bir şey bölersem, onu hemen alıvermesin! Zîrâ bununla ona ancak ateşten bir parça bölmüş olurum!» buyurdular.

 

 

(1713) - وحدثناه أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا وكيع. ح وحدثنا أبو كريب. حدثنا ابن نمير. كلاهما عن هشام، بهذا الإسناد، مثله.

 

{…}

Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dediki): Bize Vekî' rivayet etti. H.

Bize Ebû Kureyb de rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Numeyr rivayet etti. Her iki râvi Hişâm'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

 

5 - (1713) وحدثني حرملة بن يحيى. أخبرنا عبدالله بن وهب. أخبرني يونس عن ابن شهاب. أخبرني عروة بن الزبير عن زينب بنت أبي سلمة، عن أم سلمة زوج النبي صلى الله عليه وسلم؛

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم سمع جلبة خصم بباب حجرته. فخرج إليهم. فقال (إنما أنا بشر. وإنه يأتيني الخصم، فلعل بعضهم أن يكون أبلغ من بعض، فأحسب أنه صادق، فأقضي له. فمن قضيت له بحق مسلم، فإنما هي قطعة من النار، فليحملها أو يذرها).

 

[ش (جلبة) في الرواية الأخرى لجبة. وهما صحيحان. والجلبة واللجبة اختلاط الأصوات.

(خصم) الخصم، هنا، الجماعة. وهو من الألفاظ التي تقع على الواحد وعلى الجمع.

(إنما أنا بشر) معناه التنبيه على حالة البشرية، وأن البشر لا يعلمون من الغيب وبواطن الأمور شيئا إلا أن يطلعهم الله تعالى على شيء من ذلك. وأنه يجوز عليه في أمور الأحكام ما يجوز عليهم. وأنه إنما يحكم بين الناس وبالظاهر والله يتولى السرائر. فيحكم بالبينة وباليمين ونحو ذلك من أحكام الظاهر، مع إمكان كونه في الباطن خلاف ذلك. ولكنه إنما كلف بحكم الظاهر.

(فمن قضيت له بحق مسلم) هذا التقييد بالمسلم خرج على الغالب. وليس المراد به الاحتراز من الكافر. فإن مال الذمي والمعاهد والمرتد، في هذا، كمال المسلم.

(فليحملها أو يذرها) ليس معناه التخيير. بل هو التهديد والوعيد. كقوله تعالى: {فمن شاء فليؤمن ومن شاء فليكفر}. وكقوله سبحانه: {اعملوا ما شئتم}].

 

{5}

Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demişki): Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr, Zeyneb binti Ebî Seleme'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Ümmü Seleme'den naklen haber verdi ki,

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kapısının önünde davacı gürültüsü işitmiş de yanlarına çıkmış; ve:

 

«Ben ancak bir insanım! Bana gerçekten davacılar geliyor. Ama caiz ki bazıları bazılarından daha belîg olur da ben onu doğrucu zanneder ve lehine hüküm vermiş olabilirim. İmdi her kime bir müslümanın hakkını hükmetmişsem bu ancak ateşten bir parçadır. Onu (isterse) üzerine alsın; yahut (dilerse) terk etsin I»

 

 

6 - (1713) وحدثنا عمرو الناقد. حدثنا يعقوب بن إبراهيم بن سعد. حدثنا أبي عن صالح. ح وحدثنا عبد بن حميد. أخبرنا عبدالرزاق. أخبرنا معمر. كلاهما عن الزهري، بهذا الإسناد، نحو حديث يونس.

وفي حديث معمر: قالت: سمع النبي صلى الله عليه وسلم لجبة خصم بباب أم سلمة.

 

{6}

Bize Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dediki): Bize Yakûb b. İbrahim b. Sa'd rivayet etti. (Dediki): Bize babam, Sâlih'den naklen rivayet etti. H.

Bize Abd b. Humeyd dahi rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürraizâk haber verdi. (Dediki): Bize Ma'mer haber verdi.

 

Her iki râvi Zührî'den bu isnâdla Yûnus'un hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır. Ma'mer'in hadîsinde:

 

«Ümmü Seleme demiş ki: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ümmü Seleme'nin kapısı önünde davacı yaygaraları işitti.» cümlesi vardır.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhâri «Mezâlim», «Ahkâm», «Şehâdât» ve «Terkü'l-Hıyel» bahislerinde; Ebû   Dâvûd «Ahkâm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

 

«Zira bununla ona ancak ateşten bir parça bölmüş olurum!» cümlesinden murâd: Eğer zahire göre verdiğim hüküm bâtına ve gerçeğe uymazsa böldüğüm şey ona haramdır; kendisini cehenneme götürür; demektir.

 

Burada şöyle bir suâl hâtıra gelebilir: Bu hadîsin zahirinden anlaşıldığına göre Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bâzan zahiri bâtınına muhalif hüküm verebilir; halbuki usûl-i fıkıh âlimleri bilittifak onun ahkâm babında hatâ üzerine ikrar ve terk edilemiyeceğini söylemişlerdir?

 

Cevap: Bu hadisle usûl-i fıkıh kaidesi arasında muâraza ve zıddiyet yoktur. Çünkü usûl-i fıkıh ulemasının muradlan Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kendi içtihadı ile verdiği hükümlerdir. Hadîs-i şerifte bahsedilen hüküm ise ictihadla değil, yemin ve şâhid gibi bir beyyineye İstinaden verilen hükümdür. Böyle bir hükme hatâ denilmez. Hüküm teklîf-i ilâhiye göre verilmiştir; ve sahihtir. (Bu husustaki teklifi ilâhî iki şahidin dinlenmesi gibi şeylerdir. Şahidler yalancı iseler vebal de onlara âid olur. Hükümde bir kusur yoktur.)

 

Celebe ve lecebe sözleri aynı mânâya gelirler. Bunlardan murâd: Gürültü ve karışık seslerdir.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Ben ancak bir insanım!» buyurmakla insanlık haline tenbîhte bulunmuştur. İnsan gaibi ve hâdisâtın sırlarını bilemez; meğer ki Allah Teâlâ bildirmiş olsun! Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e de sair insanlar gibi zahire göre hüküm vermek caizdir. Hükümlerin sırlarını ancak Allah bilir. O halde zahire göre şâhid ve yemîn gibi beyyinelerle hüküm verir. Bu hüküm sırr-i ilâhiye muhalif olabilir; fakat o ancak zahire (yâni eldeki delile) göre hüküm vermekle mükelleftir; tâ ki bu hususta ümmeti de ona tâbi' olsun.

 

«Onu (isterse) üzerine alsın; yahut (dilerse) terk etsin!» cümlesinden murâd da muhayyerlik değil, tehdiddir. Bu cümle :

 

«İsteyen îmân etsin; isteyen de inkar!» [Kehf 29]  âyet-i kerîmesine benzer. Mezkûr âyetten murâd: Tehdîddir.